---1----
22 Aralık 2008
Akşamdan
kalmışlığın verdiği mide yanmasını bastırmak için mutfakta bir şeyler aradı.
Dolapların birinde bulduğu komik şekilli kurabiyeyi ağzına atarken, yine o
meşhur sorusunu sordu kendine; bu sefer olacak mı?
Bakalım, diyerek odasına döndü. Karşı apartmanın karanlığına bakan penceresini
açtı ve bilgisayarın başına oturdu. “Bugün olmalı, artık olmalı. İstedikleri
gibi bir şey yazabilirim...” diye mırıldanırken, diğer odada hala uyumakta olan
sevgilisini düşündü. Birazdan uyanacak, sabahın köründe nereden geldiği belli
olmayan sinir bozucu bir enerji ve mutluluk haliyle yanına gelecek “günaydııın
aşkım, hadi bir şeyler yiyelim” diyecek ve zaten zar zor sağladığı
konsantrasyonunu o sevgi pıtırcıklığıyla bir anda yok edecekti. Ama artık buna
bir son verebilecek güçte hissediyordu kendini. Biraz üzülecekler, biraz
bağrışacaklardı, ama en iyisi bitmesiydi. Bunları düşünürken içeriden yükselen
“günaydınn aşkım, kahve ister misin? “ sorusunu duymazdan gelerek klavyenin
tuşlarına sertçe dokunmaya başladı. Gelişigüzel kelimeler yazıyordu ardı
ardına. Ve sonra tekrar siliyordu. Gözleri, izmaritle dolu küllüğün altında
duran dosyaya kaydı.
“Lanet olsun yaa! Lanet! Lanet!” diye bağırdı. “Nasıl bir ülke abi burası,
nasıl bir memleket? Bir Allahın kulu da anlamaz mı bilimkurgudan!”
Anlamıyorlardı işte, aylarca en büyüğünden en küçüğüne onlarca yayınevine
gitmişti. Daha kitabın ilk cümlesini okuduklarında bakışları değişiyordu çok
bilmiş editörlerin. Evet, belki de o ilk cümleyi değiştirmeliydi; “Uzayda hayat
olmadığını iddia eden bir bilim adamı daha evinde ölü bulundu” yerine başka bir
cümle kursa belki her şey değişecekti. Ama yapamazdı. Bu kitaba, daha da
önemlisi yıllardır verdiği emeğe bir ihanet olurdu. Aylardır başka bir yol
arıyordu. Hem bu kaypak edebiyat dünyasından intikamını almak, hem de uğradığı
haksızlıkla yerle bir olmuş egosunu tamir etmek için bir yol… Ve o gün buldu.
--2---
4 Ocak 2009
“Alo
Çağlar…Eevet benim… İyiyim sağol.. Haa o mu? Bilmem... Ayrıldık biz. Bir hafta
falan oldu… Sağol sağol… Neyse ben seni başka bir şey için aramıştım… Bugün
görüşebilir miyiz? Önemli oldukça... Tamam saat 3 iyidir. Tamam, biliyorum
orayı… Hadi görüşürüz.”
--3--
7 Nisan 2009
Ülkem Gazetesi Kültür- Sanat Sayfası’ndan:
“....
ilk kitabı Nehir ve Soğuk Adam ile okuyucusuyla buluşan N... C... “yüreğim ile
yazdım” dediği romanıyla ilgili olarak....”
En Son Söz Gazetesi Kültür- Sanat
Sayfası’ndan:
“Nehir
ve Soğuk Adam... Bir ilk roman için oldukça başarılı bulunan kitapta, yazınsal
bir ziyafet sunuyor genç yazar N.... C...”
Yokluk Edebiyat – İnceleme Dergisi / İlk
Eserler bölümünden:
“ ... hiçbir soğuk bu kadar
titretmemişti masum ruhunu...’ Kitabın daha ilk cümlesi okuru kendine
çekiyor...”
--4---
8 Nisan 2009
“Alo
Çağlar…Evet gördüm gördüm hehehhe… Abi bunların topu salak yemin ederim. Yalnız
çok kısa sürede organize etmeliyiz kitap tanıtım gününü, evet, hı hı… Ben de
ondan tırsıyorum ya. Oturduk el alemin neydüğü belirsiz adamının romanını
çevirdik bi güzel de… Valla biri uyanırsa mahfoluruz. Adam da amma duygulu
yazmış ya .. bak bak isme bak “Irmak’ta Yüzen Sessiz Kalp” hahaha. Gizli kalmış
Hollanda cevheri mübarek..
Bizim isim daha fantastik bence.. hahaha. Tamam arkadaşım.. sen birkaç
arkadaşını daha ara.. tanıtım günüyle ilgili de şişirsinler bişeyler.. yok ama
, ciddi örgütsünüz siz .. nasıl atıp tutmuşlar daha 1 sayfa okudukları kitap
hakkında.. hahahha. Neyse kapatıyorum şimdi.. unutma tarihi söylemeyi .. evet
18 Mayıs’ta.. sponsorla görüşücem bugün.. hadi öptüm”
--5---
18 Mayıs 2009
Aymilton
Oteli’nin büyük salonundaki kalabalık, hafif mırıltılar ve arada yükselen şuh
kahkahaları saymazsak, sakince bekliyorlar, az sonra başlayacak olan tanıtım
konuşmasını.. Fonda çalan klasik müzik, ellerindeki şarap kadehlerine eşlik
ediyor. Edebiyat dünyasının en klas isimleri, yazıya yön verenler, editörler ve
yayınevi sahipleri, yeni şairler, usta romancılar.. Ve elbette medya dünyasının
neferleri, hepsi bir arada... Birden müzik kesiliyor. beş kişilik bir müzik
gurubu sahneye çıkıyor .. Tüm konuklar şaşkın, çünkü grup üyelerinin yüzlerinde
rengarenk maskeler var, uzaylı maskeleri ... Ve elektro gitarın sesiyle
irkiliyorlar. .. Artık fon müziği diye bir şey yok , yaşayan bir müzik var..
“Killing in the name of.. dı dım dı dım.. Killing in the name of”… O sırada yüzlerinde
yine uzaylı maskeleriyle bir gurup insan ellerindeki kutuları konuklara
dağıtıyor.. Killing in the name of... dı dım dı dım.. hediye paketleri... yavaş
yavaş açılmaya başlıyor .. dı dım dı dım Killing in the name of... ilk kutu
açılıyor ve ilk çığlık atılıyor .. Killing in the name of dı dım dı dım.... bir
kitap ve üstüne iliştirilmiş bir not... “Şu an elinizde tutuğunuz şey kitap
süsü verilmiş bir bombadır... eğer yavaşça yere bırakır ve aynı anda
etrafınızda iki kez dönerseniz bir şey olmayabilir.. ya da bence direk kaçın!!”
dı dım dı dım Killing in the name of!!!!!
İkinci
bir çığlık duyuluyor ardından üç, dört... Müziğin harareti yükseliyor...
Salondakilerin bir kısmı kımıldamadan duruyor, kocaman açılmış gözlerle
etraflarına bakınıyor... Bazıları kendi etrafında dönüyor...Ve büyük bir kısmı
da koşar adımlarla çıkış kapısına yöneliyor... Bir anda müzik susuyor...
yazarımız sahnede...Elindeki mikrofona bakıyor, bakıyor... Gülümsüyor... “Bu
eserimi yaratmama yardımcı olan herkese sonsuz teşekkür ederim.. umarım küçük
hediyelerimizi beğenmişsinizdir... uzatmayacağım, sadece minik bir temennimi
paylaşmak istiyorum sizlerle sevgili misafirler... umarım bundan sonra
görüşeceğimiz tek yer cehennem olur.” Diğer elinde tuttuğu kumanda aletinin
düğmesine basıyor...Aynı anda 500 kadar kitap süsü verilmiş nesne havalanıyor
ve komik sesler çıkararak tekrar yere düşüyor... Salonda çıt yok... Sahneden
inmekte olan yazarımızın ince ve yüksek topuklu ayakkabılarından çıkan tıkırtı
dışında...