08/05/2148
Yerin 47 metre altında, umuda doğru yol aldığım o yerde,
gerçeğin soğuk duvarına çarptım; aldatılan sadece ben değildim, bütün bir
insanlıktı.
Durum
Dünyamızdaki su kaynaklarının tükenmeye yüz tutmasının ardından
geçen onlarca yıldan sonra, ilk kez insanlık için bir umut doğmuştu ve bu
umudun bir de adı vardı; “Treope”. Haber birden yayıldı, bilim insanlarının 22
yıldır üzerine çalıştığı, trilyonlarca krotluk bütçeye sahip proje, nihayet
sonuçlarını vermeye başlamıştı. Buzulların erimesi, kıtaların büyük depremlerle
parçalanması ve tatlı suların ardından denizlerin de kurumasıyla yaşanmaya
başlayan korkunç yıllar artık geride kalacaktı. Atmosferdeki nemi kullanarak su
üreten dev fabrikaların, nemin geri dönüşümünü artık sağlayamaz olduğu, kuraklığın
katlanarak korkunç bir hızla yayıldığı bir dönemde Treope Projesi, hepimiz için
beklenen kurtarıcıydı.
Treope
Proje aslında basit bir teoriye dayanıyordu; laboratuar
ortamında suyun moleküler yapısına küçük bir ekleme yapılacak ve su bu haliyle
doğal kaynak haline gelebilmesi için toprağa
ekilecekti. Bir süre sonra toprak altında çoğalan su, doğal bir kaynak gibi
hareket edecek, yeterli olgunluğa ulaştıktan sonra da yer altından çıkartılıp
tüketilebilecekti. Ama başlangıçta basit gibi görünen “su ekme” işleminde,
önceden hesaplanamayan birçok sorunla karşılaşıldı. Öncelikle, tarımda doğal
olmayan yollarla çoğaltma yapmak için farklı bir versiyonuyla uzun zamandır
kullanılan ve Treope kapsamında su molekülüne entegre edilen “Silos” eklentisi,
beklenmedik bir şekilde “çoğaltmayı” reddetti. Laboratuar ortamındaki
deneylerde pozitif çıkan sonuçlar, iş doğanın kendisine uyumlanmaya gelince
negatife döndü. (O günlerde çoğu kişi bunu “doğa ananın yapay olana tepkisi” olarak
yorumlamıştı.) Bunun üzerine Silos’un doğaya uyum sağlamasını kuvvetlendirecek
ve tam 8 yıl süren yeni bir çalışma dönemine girildi. İşte ben de o yıl, 26 yaşında genç bir doktor
olarak Treope Proje asistanlarından biri oldum. Benim gibi dünyanın en iyi
üniversitelerinden özenle seçilerek işe alınan 282 asistanla beraber, büyük bir
heyecanla görevimi yapmaya başladım, her şeyin değiştiği bu ana kadar…
İsyan
Doğa sporlarına düşkünlüğüm ve bu konuda aldığım
eğitimler, bir süre sonra beni Treope Projesi’nin alan çalışmaları yapan
bölümünde üst düzey bir konuma getirdi. Artık “şef”lerden biriydim. Görevim, keşfetmekle
ilgili güdülerimi tatmin edebildiğim bir oyun alanı gibiydi. Tüm dünyayı
dolaşarak Siloslu suyumuzu
ekebileceğimiz uygun alan arıyor, ekimi yapıyor, sonra da kaynağın gelişimi ile
ilgili raporumuzu
hazırlamak için ekim alanına geri dönüyorduk. İşim zevkli fakat bir o kadar da
zordu; çünkü gezenimizde uygun şartları taşıyan toprakların çoğu son nükleer
savaşta büyük ölçüde zarar görmüştü. Ölçümlemeler radyasyona maruz kalmış
alanların çoğunda daha 300 yıl su ekiminin yapılamayacağı sonucunu vermişti.
Dolayısıyla geriye kalan kirlenmemiş toprakların tespiti zaman alıyordu. Ama
nihayetinde 12 ayrı kıtadaki 17 alanda ekim yapılabildi. Coğrafi koşullar da
göz önüne alınarak her bir bölge için farklı kaynak oluşma süreleri ön görüldü.
Bu sürelerin sonunda ölçümlemeye gittiğimiz kaynakların hiçbirinde hedeflenen
büyümenin gerçekleşmediğini görmek hepimiz için büyük bir hayal kırıklığıydı.
Artık karaborsada satılan suya ulaşmak için sadece zengin
olmak da yetmiyordu; toplum yöneticileriyle ya da suç örgütleriyle iyi
ilişkileriniz olmalıydı. 30 yıl önce başlayan bölgeler arası savaşlarda sağ
kalanlar, şimdi de kendi içlerinde su için mücadeleye başlamıştı. Bunun
ardından toplum yöneticilerine karşı bir isyan geleceği konuşuluyordu
sokaklarda. Tam da böyle oldu, halk örgütlenmeye ve toplantılar düzenlemeye
başladı. Yöneticilere karşı düzenlenen 2 büyük gösterinin ardından 92 direnişçi,
bir daha haber alınamayacak şekilde ortadan kayboldu. Kaos, kurak topraklarımızın üzerinde dolanan
kahverengi gökyüzüyle beraber üzerimizde gezinmeye başlamıştı. Ama birden her
şey değişti, Treope’den gelen son haber herkesi yeniden ve bu kez çok güçlü
biçimde umutlandırdı. Gösteriler ve toplantılar yerini kutlamalara bıraktı;
dördüncü ekim alanındaki büyüme hızlanmıştı ve biz de ekip olarak hemen bölgeye
yönlendirildik…
Cennet
Hydra Dağı’nın su ekiminde başarılı sonuç vermesine şaşırmamıştım, zira savaşlar dönemi öncesi burasının “su cenneti” olduğunu anlatan onlarca bilgiye rastlamıştım.
Ve şimdi işte bu efsanevi dağda, yeni bir efsane
yaratılmak üzereydi.
Bizden önce bölgeye varmış olan teknik ekip, ekim yapılan
derinliğe inmemizi sağlayacak Xayra’nın son hazırlıklarını yapıyordu. Teknik
şef Nitzs, toprak altı araştırmaları için tasarlanmış 11 metre boyundaki Xayra’ya
koordinatları girdikten sonra ekibimdeki 2 kişiyle birlikte yola çıktık. Hemen
her konuda bilgili, sessiz ve kendi halinde biri olan Nitzs’in yola çıkmamızdan
5 saniye önce kurduğu “lütfen dikkatli ol Sanra” cümlesi ve endişeli bakışı
aklıma geldi. Onu hiç böyle görmemiştim. 88 dakika sürecek yolculuğumuzun yaklaşık
30 dakikasında bu cümleyi ve Nitzs’in bakışını düşündüm… 45.dakikaya girmiştik
ki büyük bir gürültüyle sarsıldık ve her birimiz koltuklarımızdan birer karış
havalandıktan sonra sertçe geri düştük. Apar topar maskemi taktım ve neler
olduğunu anlamak için Xayra’nın kapsını açan butona bastım. Xayra, önündeki 4
metrelik alanda bulunan organik her şeyi temizleyerek ilerliyordu ve bu demekti
ki çarptığımız her neyse toprak ya da kaya değildi. Kapının açılmasıyla
birlikte karşılaştığım manzara beni olduğum yere çiviledi. Önümde yaklaşık 5 metrelik
bir kapı duruyordu. Sua ve Tark’ı da çağırdım ve onlar şoklarını yaşarken ben de
ölçümleme işlemine başladım. 20 cm kalınlığındaki kapı melinyumdan yapılmıştı. Bu
da kapının ardındakini görebilmemizin tek yolunun atrek solisyonunu kullanmak
olduğu anlamına geliyordu. Toplum yöneticilerinin iznine bağlı olarak
kullanılabilen bu solisyonun ekibimizde rutin olarak bulunuyor olmasına bu
denli sevineceğimi hiç düşünmezdim. Ekibin biyokimyacısı Sua’nın 15 dakika
içinde kullanıma hazır hale getirdiği solüsyonu kapıya uyguladık ve metalin
erimesini beklemeye başladık. Hiçbirimizden çıt çıkmıyordu. Kapı incelmeye, bir
süre sonra şeffaflaşmaya başladı. Nihayetinde artık diğer tarafla aramızda bir
engel kalmamıştı. Beyaz yer taşları ve siyah duvarlardan oluşan bir koridora
bakıyorduk şimdi… Yürümeye başladık… Biz yürüdükçe koridor da aydınlanıyordu…
En fazla 4-5 metre ötesini görebildiğimiz beyaz zeminde ilerledikçe yaşadığımız
gerginlik yerini meraka bırakmaya başladı. Neredeydik? Bu yerin Treope’yle bir
ilgisi var mıydı?
DEFALARCA BURAYA GELMİŞ OLAN BEN, NASIL OLUR DA BURAYI
BİLMEM?
Nihayet koridorun en sonunda bir ışık belirdi… Işığın
aydınlattığı girişe ulaşıp da içeriye baktığımızda donup kaldık. Göz alabildiğine
uzanan su dolu bir alan ve üzerinde yükselen tesis... Devasa büyüklükteki
tesisin bölümleri arasında bir o yana bir bu yana giden insanlar. Burası neresi? Bu insanlar kim? Ve en
önemlisi bu su nasıl burada olabilir?!
Sua ve Tark’la göz göze geldik. Şu an beynimize üşüşen
soruların olası cevabını aslında biliyorduk ve bunu kabul etmemek için
kendimizle mücadele ediyorduk. Geçen yıl bir isyancı grup tarafından yayıldığı
düşünülen virüslü bir hologram mesajını hatırladım:
“SİZ TREOPE YALANINA İNANANLAR! SİZ YILLARDIR BİR UMUDUN
PEŞİNDE KOŞTURULANLAR! BİLİN Kİ GERÇEK
OLAN TEK ŞEY VAR: KANDIRILIYORSUNUZ! TOPLUM YÖNETİCİLERİ HİÇBİR ZAMAN SUYA
KAVUŞMANIZA İZİN VERMEYECEK! ÇÜNKÜ SU “YAŞAM” DEMEKTİR. ÇÜNKÜ YAŞAMI KENDİSİNE
BAĞLI BULUNDURMAYAN BİR YÖNETİM, SİZE HER İSTEDİĞİNİ YAPTIRAMAZ. ARTIK UYANIN TREOPE
YALANINDAN!”
O zaman isyancı grubun kaos yaratmak için uydurduğuna
emin olduğum o sözler, şu an beynimde yankılanıp duruyordu. Kandırılıyorsunuz! Hiçbir zaman suya
kavuşmanıza izin vermeyecekler!
Tüm çabalara rağmen projenin yıllardır sonuçlanmamasının
nedeni, aslında bazı güçlerin buna izin vermemesi miydi? Bu olabilir miydi? Uzun
zamandır süren araştırma-geliştirme çalışmaları, alan taramaları, bekleyişler,
harcanan onca krot… Hayır! Bu mümkün
değil. Bunca yıl bu kadar korkunç bir yalan söylemiş olamazlar... İçimden geçen
şüphe trenini durduruyor ve geri yolluyordum ama o 1 saniye içinde yine
geliyordu. O an, ekiple aramızda projenin
neden sonuçlanamadığı konusunu bugüne kadar hiç konuşmadığımızı fark ettim.
Sadece yapmamız gerekenleri yapıyor, ardından sessizce küplerimize geri
dönüyorduk. İyi kazançlara sahiptik, büyük küplerde yaşıyor, güzel yerlerde
yemek yiyebiliyorduk. Hatta 17 günde bir izin bile yapıyorduk. Ve şimdi fark
ediyordum ki hiçbir zaman, hiçbir şey sormuyorduk! Diğer insanların bizim kadar
şanslı olmadığını görüyor ama bunun için üzülüyor olsak da kılımızı
kıpırdatmıyorduk.
Trak’ın sesiyle düşüncelerim bölündü “Nitzs farklı bir
koordinat girmiş ve bunu belli ki bilerek yapmış, bize olup biteni göstermek
için…” Haklıydı… Nitzs gerçeğin
koordinatlarını her şeyi göze alarak girmişti Xayra’ya. Bizimle
bildiklerini paylaşmamıştı, inanmayacağımızı düşünüyordu, hatta biliyordu. Ayrıca
başı da belaya girerdi. Onun yerine bize gerçeği göstermeyi tercih etmişti. Yine de emin olmalıydık. Sua ile beraber
dikkat çekmemeye çalışarak, tesisin merkezi olduğunu tahmin ettiğimiz yuvarlak
yapıya doğru ilerlemeye başladık. Merkez binaya vardığımızda dev hologramda
sürekli akan verileri gören Sua heyecanla kolumu tuttu “İnanamıyorum Sanra! Şu
an çok büyük bir su kaynağının üzerinde duruyoruz! Bu nasıl olur?! “Olur”
dedim, “Hep oradaydı o kaynak. Yıllardır saklıyorlardı. İsyancılar haklıydı
anlıyor musun? Hepimizi kandırdılar!” Her şeyin ters yüz olmaya başladığı bu
noktada gerçek tüm çıplaklığı ile ortaya çıkmıştı: Hepsi, 22 yıldır olan biten
her şey, aslında toplumsal bir “köleleştirme, pasivize etme” planının parçasıydı.
Kim bilir daha kaç tane su kaynağı vardı böyle… İnsanlığın kullanımına açmak
yerine depolanan, “güç” için insanlıktan esirgenen… Midem altüst olmuştu. Bir
an önce buradan çıkıp herkese gerçeği söylemeliydik.
Ya yeryüzüne
hiç çıkamazsak? Ya fark edilirsek?
İşte
bu korkutan ihtimal nedeniyle size bu kaydı bırakıyorum dostlarım. Eğer bize
bir şey olursa, Nitzs’e yolladığım bu kayıt size yol gösterecek. O kaynakları
bulun. Treope belki bir hayaldi ama biz ona inanmıştık. Eğer toplum
yöneticilerimiz izin verseydi bu hayal çoktan sonuca ulaşacaktı. Sadece isyanı
bastırmak için bir köpeğin önüne atılan kemik gibi bize küçücük bir umut
vermeye kalktılar! Zaten bizim olanı, hep orada olanı gerçeğe ulaşmamamız için
kullanmaya kalktılar. Dünyamızın farklı bölgelerinde daha pek çok gizli kaynak
var. Treope gerçekleşene kadar hepimize yetecek kadar çok! Gidin ve suyu, yaşamınızı,
geleceğinizi alın!
09/05/2148
Yeni bir mesajınız var
Şimdi
izleyeceğiniz görüntülerden sonra artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
Çünkü; izleyeceğiniz görüntülerdeki üç insan, yerin 47 metre altında, umuda
doğru yol aldıkları o yerde, gerçeğin soğuk duvarına çarptılar. Aldatılan
sadece onlar değildi, bütün bir insanlıktı. Bu cesur ve onurlu insanlar,
çocuklarımızın ve tüm dünyanın geleceğini geri aldı. İnsanlık var oldukça bu üç
insan da aramızda yaşamaya devam edecek…
Onlar
sayesinde artık hepimiz biliyoruz;
Suyun
belleği hepimizi özgür kılacak…