killing in the name of etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
killing in the name of etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Nisan 2013 Pazartesi

Nehir ve Soğuk Adam



 ---1----
22 Aralık 2008

Akşamdan kalmışlığın verdiği mide yanmasını bastırmak için mutfakta bir şeyler aradı. Dolapların birinde bulduğu komik şekilli kurabiyeyi ağzına atarken, yine o meşhur sorusunu sordu kendine; bu sefer olacak mı?
Bakalım, diyerek odasına döndü. Karşı apartmanın karanlığına bakan penceresini açtı ve bilgisayarın başına oturdu. “Bugün olmalı, artık olmalı. İstedikleri gibi bir şey yazabilirim...” diye mırıldanırken, diğer odada hala uyumakta olan sevgilisini düşündü. Birazdan uyanacak, sabahın köründe nereden geldiği belli olmayan sinir bozucu bir enerji ve mutluluk haliyle yanına gelecek “günaydııın aşkım, hadi bir şeyler yiyelim” diyecek ve zaten zar zor sağladığı konsantrasyonunu o sevgi pıtırcıklığıyla bir anda yok edecekti. Ama artık buna bir son verebilecek güçte hissediyordu kendini. Biraz üzülecekler, biraz bağrışacaklardı, ama en iyisi bitmesiydi. Bunları düşünürken içeriden yükselen “günaydınn aşkım, kahve ister misin? “ sorusunu duymazdan gelerek klavyenin tuşlarına sertçe dokunmaya başladı. Gelişigüzel kelimeler yazıyordu ardı ardına. Ve sonra tekrar siliyordu. Gözleri, izmaritle dolu küllüğün altında duran dosyaya kaydı.
“Lanet olsun yaa! Lanet! Lanet!” diye bağırdı. “Nasıl bir ülke abi burası, nasıl bir memleket? Bir Allahın kulu da anlamaz mı bilimkurgudan!” Anlamıyorlardı işte, aylarca en büyüğünden en küçüğüne onlarca yayınevine gitmişti. Daha kitabın ilk cümlesini okuduklarında bakışları değişiyordu çok bilmiş editörlerin. Evet, belki de o ilk cümleyi değiştirmeliydi; “Uzayda hayat olmadığını iddia eden bir bilim adamı daha evinde ölü bulundu” yerine başka bir cümle kursa belki her şey değişecekti. Ama yapamazdı. Bu kitaba, daha da önemlisi yıllardır verdiği emeğe bir ihanet olurdu. Aylardır başka bir yol arıyordu. Hem bu kaypak edebiyat dünyasından intikamını almak, hem de uğradığı haksızlıkla yerle bir olmuş egosunu tamir etmek için bir yol… Ve o gün buldu.
--2---
4 Ocak 2009
“Alo Çağlar…Eevet benim… İyiyim sağol.. Haa o mu? Bilmem... Ayrıldık biz. Bir hafta falan oldu… Sağol sağol… Neyse ben seni başka bir şey için aramıştım… Bugün görüşebilir miyiz? Önemli oldukça... Tamam saat 3 iyidir. Tamam, biliyorum orayı… Hadi görüşürüz.”
--3--
7 Nisan 2009
Ülkem Gazetesi Kültür- Sanat Sayfası’ndan:
“.... ilk kitabı Nehir ve Soğuk Adam ile okuyucusuyla buluşan N... C... “yüreğim ile yazdım” dediği romanıyla ilgili olarak....”
En Son Söz Gazetesi Kültür- Sanat Sayfası’ndan:
“Nehir ve Soğuk Adam... Bir ilk roman için oldukça başarılı bulunan kitapta, yazınsal bir ziyafet sunuyor genç yazar N.... C...”
Yokluk Edebiyat – İnceleme Dergisi / İlk Eserler bölümünden:
“ ... hiçbir soğuk bu kadar titretmemişti masum ruhunu...’ Kitabın daha ilk cümlesi okuru kendine çekiyor...”
--4---
8 Nisan 2009
“Alo Çağlar…Evet gördüm gördüm hehehhe… Abi bunların topu salak yemin ederim. Yalnız çok kısa sürede organize etmeliyiz kitap tanıtım gününü, evet, hı hı… Ben de ondan tırsıyorum ya. Oturduk el alemin neydüğü belirsiz adamının romanını çevirdik bi güzel de… Valla biri uyanırsa mahfoluruz. Adam da amma duygulu yazmış ya .. bak bak isme bak “Irmak’ta Yüzen Sessiz Kalp” hahaha. Gizli kalmış Hollanda cevheri mübarek..
Bizim isim daha fantastik bence.. hahaha. Tamam arkadaşım.. sen birkaç arkadaşını daha ara.. tanıtım günüyle ilgili de şişirsinler bişeyler.. yok ama , ciddi örgütsünüz siz .. nasıl atıp tutmuşlar daha 1 sayfa okudukları kitap hakkında.. hahahha. Neyse kapatıyorum şimdi.. unutma tarihi söylemeyi .. evet 18 Mayıs’ta.. sponsorla görüşücem bugün.. hadi öptüm”
--5---
18 Mayıs 2009
Aymilton Oteli’nin büyük salonundaki kalabalık, hafif mırıltılar ve arada yükselen şuh kahkahaları saymazsak, sakince bekliyorlar, az sonra başlayacak olan tanıtım konuşmasını.. Fonda çalan klasik müzik, ellerindeki şarap kadehlerine eşlik ediyor. Edebiyat dünyasının en klas isimleri, yazıya yön verenler, editörler ve yayınevi sahipleri, yeni şairler, usta romancılar.. Ve elbette medya dünyasının neferleri, hepsi bir arada... Birden müzik kesiliyor. beş kişilik bir müzik gurubu sahneye çıkıyor .. Tüm konuklar şaşkın, çünkü grup üyelerinin yüzlerinde rengarenk maskeler var, uzaylı maskeleri ... Ve elektro gitarın sesiyle irkiliyorlar. .. Artık fon müziği diye bir şey yok , yaşayan bir müzik var.. “Killing in the name of.. dı dım dı dım.. Killing in the name of”… O sırada yüzlerinde yine uzaylı maskeleriyle bir gurup insan ellerindeki kutuları konuklara dağıtıyor.. Killing in the name of... dı dım dı dım.. hediye paketleri... yavaş yavaş açılmaya başlıyor .. dı dım dı dım Killing in the name of... ilk kutu açılıyor ve ilk çığlık atılıyor .. Killing in the name of dı dım dı dım.... bir kitap ve üstüne iliştirilmiş bir not... “Şu an elinizde tutuğunuz şey kitap süsü verilmiş bir bombadır... eğer yavaşça yere bırakır ve aynı anda etrafınızda iki kez dönerseniz bir şey olmayabilir.. ya da bence direk kaçın!!” dı dım dı dım Killing in the name of!!!!!
İkinci bir çığlık duyuluyor ardından üç, dört... Müziğin harareti yükseliyor... Salondakilerin bir kısmı kımıldamadan duruyor, kocaman açılmış gözlerle etraflarına bakınıyor... Bazıları kendi etrafında dönüyor...Ve büyük bir kısmı da koşar adımlarla çıkış kapısına yöneliyor... Bir anda müzik susuyor... yazarımız sahnede...Elindeki mikrofona bakıyor, bakıyor... Gülümsüyor... “Bu eserimi yaratmama yardımcı olan herkese sonsuz teşekkür ederim.. umarım küçük hediyelerimizi beğenmişsinizdir... uzatmayacağım, sadece minik bir temennimi paylaşmak istiyorum sizlerle sevgili misafirler... umarım bundan sonra görüşeceğimiz tek yer cehennem olur.” Diğer elinde tuttuğu kumanda aletinin düğmesine basıyor...Aynı anda 500 kadar kitap süsü verilmiş nesne havalanıyor ve komik sesler çıkararak tekrar yere düşüyor... Salonda çıt yok... Sahneden inmekte olan yazarımızın ince ve yüksek topuklu ayakkabılarından çıkan tıkırtı dışında...